Türkiye öyle bir hale geldi ki ne ülke insanına ne hayvanına ne doğasına, hiçbir şeyine saygı, sevgi duymayan, sadece zenginleşmek ve yine zenginleşmek için, tüm aşağılık kompleksiyle, tüm insanlığını kaybetmiş, kıyımdan başka bir şey bilmeyen uluslararası tekelci sermayedarların arasında yer alabilmek için, onları taklit ederek kendinden geçen, ülkenin tüm varlığına yoğun eziyet eden bir hale gelmiştir.

Marx’ın kendi döneminde çözümlediği ‘’işçilerin vatanı olmaz’’ diye kastettiği şey aslında bu durumdur. Sürekli spekülasyona maruz kalan bu sözün ne anlattığını aslında bugün biz de yaşıyoruz.
Bugünün devleti/hükümeti sadece sermayeye çalışıyor. Kendi kafasına göre, toplumsal gerekleri önemsemeden kararlar alıyor, kıyımlar yapıyor, ülkenin zenginliklerini yerli/yabanca şirketlere veriyor. Bunu yaparken düşündüğü ise ülkenin güvenliği değil, ülkenin geniş kesimlerinin refahı değil. Anlaşmalı olduğu sermayeye katkı ve tabii kendini ve çevresini zenginleştirmek.
Ülkenin ürettiği değerlerin yarısı şu anda TÜSİAD sermayesinin elinde. Kendileri ürettikleri için değil devletten çok ciddi kaynak transferleri aldıkları için. İşçilere sadece ölmeyecek kadar maaş verip, sermayedarların bu maliyetlerini de azaltarak, buradan da katkı sağlamak için. Tüm vergiler de halkın sırtında. Bugün en düşük emekli maaşı 14 bin 469 TL. Yoksulluk yaygın; kimi kesimler pazarın bitip geride bırakılmış yiyecekleri topluyor kimi kesimler kimi marketlerin atıklarından topluyor. Depremzedeler bu soğuk kış günlerinde çaresiz yardım beklerken AFAD yardımları kesiyor. Sokaklarda yaşayan insanlar var ve sadece geçici çözümler sunuluyor: ‘’soğuklar geçene kadar şurada kalabilirsiniz’’. Peki ya sonra? Senin paran yoksa biz de sana yardım edemeyiz diyor devlet. Parası olmayanın devleti değil kendileri öyle mi?

Öte taraftan bugün bir haber gördüm. Şanlıurfa’da cinsel istismar davasında 4 çocuk tutuklanmış. 4 çocuk! Büyüklerden ne görürse yapıyor çocuklar. Cinsel istismar düzeyi çok yüksek ülkede. Kadın ölümleri. Eğitim sisteminin gitgide gericileşmesi ve MHP’nin meslek liselerine sokulması. Sağlık sisteminin, özelleştirmelerle tacir zihniyetlilerin ellerine bırakılması. Kandil’le bağı açıkça bilinen ve Kandil’in silah bırakmayacağını söylediği halde DEM ile müzakereler. ABD istiyor diye! Bolu’daki otel yangınında hala sorumlu bulunamadı. Sorumlu bulunamadı! Bunların hepsi çok büyük tehditler ve bu sistem içerisinde bir çözüm yok. Çünkü bunların esas kaynağı, üreyebildikleri yer bu sistem zaten. Neo-liberal dediğimiz sistem.

O yüzden, bu durumlar karşısında esef duyan herkesin birleşmesi ve sessizliğini artık bozması lazım. Bu da sistem partileri ile yani şu anda mecliste bulunan partilerle olmaz. Hepsi birbirinin aynı. Şimşek programını CHP de destekliyor. E bu program temel zaten! Bir taraftan TÜSİAD’a dünyanın kaynağı aktarılıyor öte taraftan borçlar ve yüksek faizler ile kaynaklar emperyalist ülkelere aktarılıyor. Şimşek’in marifeti bunlar. Bunu yapsın diye onu göreve getirdiler. Buna karşı çıkılmadan sorunları nasıl çözecek Ana Muhalefet. Kendince birtakım eylemler yapıyor kırmızı kart, ışık açıp kapama falan. Böyle akıllara zarar bir ana muhalefet. Yaptıkları açıklamalara hiç değinmiyorum bile.

Ülke insanlarının büyük çoğunluğu soyuluyor, daha zor durumda olan kesim sürünüyor, kimileri ihmallerle ölüyor. Sorumlular da bulunamıyor. Hiç mi vicdanlara dokunmuyor? Ses çıkarmak için daha ne olması bekleniyor? İlla başımıza mı gelmesi lazım? Peki başınıza geldiğini düşünelim. Bunlarla tek başınıza nasıl mücadele edebileceksiniz? Edemezsiniz! O haksızlığın ağırlığı altında ezilirsiniz. O nedenle örgütlenmekten ve örgütlü bir şekilde hareket etmekten başka bir şans yok. Ses ne kadar gür çıkarsa o kadar dinlenmek zorunda kalınır. Ses çıkmazsa onlar kendi sistemlerini dayatmaya devam ederler, gitgide çember daralır ve çemberin dışında da kimse kalamaz. O nedenle olmadan önce birleşerek güçlenilsin ki gelebilecek tehlikeler savuşturulsun, var olanlara da çözüm geliştirilmeye çalışılsın.
Bir yanıt yazın